Merhaba Filiz Hanım, öncelikle bugün bize evinizin kapılarını açtığınız için çok teşekkür ediyorum. Kadın emeğinin başarıyla harmanlandığı ilham verici hikayeleri dinlediğimiz ‘Başarılı Kadınlar Güçlü Markalar’ dizimiz için ilk röportajımızı sizinle yapmaktan ötürü çok mutluyuz.
Çok teşekkür ediyorum. Hoş geldiniz. Böyle güzel bir projede ben de deneyimlerimi anlatmaktan mutluluk duyuyorum.
O halde klasik sorumuzla başlayalım; biraz kendinizden bahsedebilir misiniz Filiz Hanım?
1980 İstanbul doğumluyum. Evliyim. İki oğlum var; 11,5 ve 9,5 yaşlarında. Fransız Dili ve Edebiyatı mezunuyum. Bone Sante ilikli kemik suyunu kurduktan sonra da ayrıca eğitimle ilgili söylemem gerekirse Le Cordon Bleu’da aşçılık eğitimi aldım.
Peki nasıl başladı ilikli kemik suyu maceranız?
Çocuklarım olduktan sonra mutfağa daha fazla bir ilgi gösterdim pek çok hemcinsim gibi ve babaannemden gördüğüm kemik suyunu ilk etapta çocuklarım için yapmaya başladım. Ürettiğim ilikli kemik suyu da çok fark yaratan bir kemik suyu oldu ve insanların dikkatini çekti. Çünkü tam da koronavirüs döneminde ortaya çıkmış oldu Bone Sante ve yavaş yavaş kulaktan kulağa yayılan bir marka haline geldi.
Siz tabi çok mütevazı anlattınız, Bone Sante şu anda oldukça etkili bir marka; sosyal medyada 110.000 takipçiniz var örneğin.
Doğru. 50 takipçiyle başladığım bu yolda şimdi 110.000 gerçek takipçim var. Geldiğimiz noktada şu an Türkiye’nin birçok şehrine kargo yapıyorum.
Peki Bone Sante’den önce profesyonel olarak nelerle meşguldünüz?
Biliyorsunuz zaten Fransız ile Edebiyatı mezunuyum. İngilizcem, Fransızcam var. Yurtdışıyla alakalı bazı işler yaptım. Bir dönem kayın kaplama üretiminin satış kısmındaydım. Sonrasında başka bir dönem kongre turizmi yaptım. Başka bir girişimim de Düzce Simidi’ni Bulgaristan’a götürmekti.
Yani hep bir girişimci tarafınız varmış aslında değil mi?
Aslında evet. Bulgaristan’da Bulgar halkının bir mutfağı yok. Yani özel bir mutfağı yok. O sebeple de yaptığımız kemik sulu çorbalar, yemekler çok beğenildi. Hele Düzce Simidi gerçekten bir hit oldu.
Ben Düzce Simidi’ni hiç denemediğimi farkettim şu anda. En kısa zamanda deneyeceğim.
Gerçekten Düzce simidi çok güzeldir bu arada; çok susamlı, içi daha tok, daha çıtır çıtır. Çok çabuk bayatlar. Bir günde yemeniz lazım, fark yaratan bir simit. O da zaten öyle oldu. Mesela Bulgaristan’da konsolosluğun yaptığı bir 29 Ekim resepsiyonunda bizim simit ikramların başında gelmişti. Ya da Türk İş Adamları Derneği’nin organizasyonları oluyor; simitle kanepeler yapılıyor vs.
Simite sınıf atlatmışsınız Filiz Hanım. Elinizin değmesi yetiyor. Bone Sante’ye dönersek, ilikli kemik suyundan bir işletme, bir şirket ortaya çıkacağını hiç düşünmüş müydünüz?
Hiç düşünmemiştim. Anne olduktan sonra insan çocuklarıma nasıl daha iyi besleyebilirim diye düşünüyor. Ondan sonra ne yapıyor? Tecrübesiz annesin. ‘Annem ne yapıyordu? Babaannem ne yapıyordu?’ diye düşünüyorsun. Benim babaannemin mutfağı gayet iyidir. Çukurovalıdır babaannem. Ondan en çok gördüğüm şey de kemik suyu. Ama babaannemin yaptığına benimkini kıyaslarsanız çok fark var arada. Ama beni o yola sürükleyen, beni o yola iten rol modelim babaannem. Babaannemdeki o kadim bilgileri alıp bilimle buluşturdum diyebilirim.
Birkaç bilimsel püf noktası rica etsek?
Örneğin soğuk suyla başlanması lazım, fırınlarken derecesinin daha düşük olması lazım çünkü protein değeri düşüyor. Böyle çeşitli küçük küçük bilgiler var, bilimsel bilgiler bunlar.
Marka isminiz Bone Sante nasıl ortaya çıktı? Bir de telaffuzunu tekrar alalım.
Bonsante. ‘Bone’ kemik demek İngilizce. ‘Sante’ de Fransızca sağlık ya da İtalyanca’da kutsallık anlamına gelir. Herkes neyi nasıl almak isterse diye biraz daha açık bıraktım ben onu. ‘Kemikten gelen sağlık’ olabilir. ‘Kemiğin kutsallığı’ olabilir; tamamen kendi fikrim. Logomu da kendim çizdim. Oturdum kalem, kağıt ve boyama kalemlerine baktım. Turuncu olmasını zaten karar vermiştim çünkü gençliğimde İTÜ’nün bir marketing programından kıymetli hocalardan aklımda kalan bir bilgi vardı kırmızı ve turuncunun iştah açtığıyla ilgili.
Bone Sante için bir dönüm noktası var mı diye sorsam ne dersiniz?
Bir kere Covid dönemi oldu ama ondan da çok önce insanlar bizi duymuştu zaten. ‘Aa bir kemik suyu var ama bu kemik suyu o kadar katı ki çok değişik. Tamamen saf kolajen.’ gibi yorumlarla biraz duyulduk. Ondan sonra Covid olmasıyla birlikte bu daha çabuk yayıldı. Çünkü insanların en çok ihtiyacı olan kemik suyu; bağışıklık sistemini çok ciddi etkiliyor. Böyle böyle yayıldı; kulaktan kulağa, telefondan telefona. Ben Covid döneminde inanılmaz çok çalıştım. Yani gece 12’ye kadar çalışıp sabah 5’te bir de servis gibi herkese evinden alıp, evine bırakıyordum; kimse Covid olmasın diye. Benim için hiç kolay değildi ama her şeyin bir karşılığı var. O dönemde daha da çok insana ulaştım. Daha da çok insana şifa olduğum için, cevap aldıkları için büyük bir sevgiyle başkalarına anlattılar. Bu sevgi ile Bone Sante bir Lovemark haline geldi. Sevilen marka olduğumuzu görmek beni çok mutlu etti tabi.
İnsanların hayatlarına dokunuyorsunuz, üstelik böylesine faydalı bir ürünle. Sevilmenize şaşmamak gerek.
Sadece o da değil Esra Hanım. Biz örneğin herkesle ilgilenmeye çalışırız. Kargosu kaybolmuş ya da kargosu kırılmış. Yurt dışı konularında bile bizimle ilgisi olmamasına rağmen arada kargo sorunları oluyor; ‘Siz ne üzülüyorsunuz?’ diyoruz ya. ‘Sizden önemli bir şey mi var? Buna üzünülür mü?’ Şaşırıyor böyle karşı taraf. Mühim olan orda iletişim kurmak, onların kalbini fethetmek. 3-5 tane kavanoz beni fakir yapacak değil. Benim için müşterimle kurduğum bağ önemli.
Kesinlikle. Tabii tercih edildikçe artan bu popülariteniz aldığınız ödüllerle ve röportajlarla daha çok kişiye de ulaştı değil mi?
Evet tabii. Halk Bankası’nın Yılın Üreten Kadın Girişimcisi Ödülü’nü aldım örneğin, çok kıymetli bir ödül. Birkaç ödül daha aldım. Birkaç kanalda çıktım; CNN’de vesaire. Ondan sonra artık iyice duyulmaya ve merak edilmeye başlandı. Telefonlarımızın susmadığı dönem oldu. Ama şunu söyleyeyim; hiçbir influencera ya da ünlü birine ürünlerimizi paylaşması için ücret ödemedim. Kim ne paylaştıysa memnuniyetinden paylaştı yani. Bunu müşterilerim de biliyor. En fazla yaptığım şey şuydu Kandilli’de güzel bir çiçekçi var. Gittim oraya dedim ki ‘Bütün yalılar sizin müşteriniz. Hadi onlara çiçek gönderelim. Ben çiçeği alacağım ama bir fiyat verin komşu fiyatı. Çiçeğin yanına analizleri koyayım, bir hediye ürün koyayım, güzel bir not yazayım.’ O şekilde tanıttım kendimi. Çok etkili oldu, insanların kalbine hitap ettim yani. Örneğin Pınar Sabancı bile paylaştı Bone Sante’yi. Bu arada kesinlikle paylaşmaları gibi bir beklentim yoktu asla böyle bir ricada da bulunmadım, bulunmam da.
Evet siz bir bağ kurmaya çalışmışsınız resmen. Daha derin bir şey bu.
Aynen öyle. Hatta bir gün biri bana mahcup şekilde dedi ki ‘Bana ürün göndermişsiniz bir türlü paylaşamadım.’ Dedim ki ‘Sizden hiçbir öyle bir beklentim yok. Benim için önemli olan beğenip beğenmemeniz ve beni sevdiğiniz insanlara anlatmanız. Hiç öyle paylaşım gibi bir beklentim yok. Çok rahat olun. Lütfen paylaşmayın.’ dedim.
Çok güzel bir cevap gerçekten. Peki ilk başladığınızda kaç kişiydiniz?
İlk başta tek başımaydım, bu evin arka bahçesinde. O zaman açıktı orası. Orada bir tencereyle evin fırınını kullanarak başladım. Ondan sonra evin sistemi çöktü. Evde bir tane yatılı yardımcım var, bir tane de bu iş için bana yardım etsin diye birini aldım ama iki kadın kavga anlaşamadı ve anladım ki evde bu iş olamayacak. Bu siteye ilk taşınanlardan biri benim ve o dönem karşı daire de boştu. Sitenin sahibi de arkadaşım, dedim ki ‘Şu yan tarafın kış bahçesi kısmını kullanabilir miyim?’. ‘Kullan’ dedi, ‘Satılana kadar senin’. Baya yan konakta kemik suyu pişirdim şaka gibi.
Orası satılınca ne oldu peki?
Ben orası satılmadan evimin yakınında 120 m2’lik bir üretim tesisi kurmuştum zaten. Gıda Mühendisi, Gda Güvenliği Uzmanı gibi kadrolarla büyüdük.
İlk satış noktanız neresiydi? İlk Bone Sante nerede satıldı?
İlk satış noktam burasıydı. Hala buradan gelip alıyorlar. Sitenin güvenliğin oraya geliyorlar ve biz de teslimatı yapıyoruz.
Ne büyük emek gerçekten bravo.
Daha bu ne ki Esra Hanım ilk zamanlar tüm sevkiyatı bile ben yapıyordum. Kolileri bile kendimiz yapıyorduk. Şoför Nebahat gibi tüm gün, bazen gece saatlerine kadar sevkiyat yaptığımı biliyorum. Severek yaptım, para kazandım hemen işime yatırdım.
Yurt dışı satışınız var mı?
Üretimimizi Düzce Gümüşova Organize Sanayi’ye taşımayı planlıyoruz. Orada 2800 m2’lik bir üretim tesisi için inşaata başladık. Bir kısmını dermokozmetik, bir kısmını da gıda üretimi olarak planladık. Amacımız ihracat yapabilen bir marka yaratmak ve dünyaya açılmak. Çünkü 120 m2’lik bir alanda sıkışıp kaldık. Satabiliyorum ama ürün yetiştiremiyorum. Kimisi küsüyor, beklemiyor. Kimisi sonuna kadar bekleyeceğini söylüyor. Herkes farklı. Alışan, bilen beklemeye değer görüyor.
Şu an kaç çalışanınız var? Kaç kadın, kaç erkek?
Yaklaşık 15. %90’ı kadın.
Ekonomik olarak sizi zorlayan dönemi sorsam?
Temmuz ve Ağustos aylarında biraz azalma olur işlerimizde. Sonra okulların açılmasıyla tekrar hareketlenir.
İlikli kemik suyundaki kolajen konusundan da bahsedelim. Müşterileriniz daha çok çocukları için mi alıyorlar yoksa kendileri için mi?
Bir kere kemik suyunun faydalarını anlatayım. Kemik suyunun insanların olmasını istediği iki türlü faydası var. Biri güzellik konusu; yani gençleşmek. Diğeri de sağlık konusu. Beni esas mutlu eden onların çözüme ulaşması. Dizlerinden her ay iğne olanlar iğneyi bırakıyorlar. Bu o kadar güzel bir şey ki. Yüz değil binlerce kişiden böyle dönüş var. Örneğin tüp mide ameliyatı olanların alacağı en temel besin kaynağı kemik suyu oluyor. Çünkü bağırsak florasını düzenliyor.
Önümüzdeki beş sene içinde planlarınız neler?
Önümüzdeki sene içinde Düzce planımı oturtmak istiyorum. Daha da vakit alabilir zira çok büyük bir proje; 2800 m2. Bir kısmı dermokozmetik, bir kısmı gıda üretimi. Orayı oturttuktan sonra muhtemelen o 5 senenin sonlarına doğru da ihracata başlamış olurum.
Hangi ülkeler var hedefinizde?
Kemik suyunun ihracatı Avrupa Birliği ülkelerinde yok. Orta Doğu ülkelerine ihracat yapılabiliyor. Sonra da Azerbaycan’da devam edecek ancak pazar araştırması yapmak lazım. Önümüzdeki 5 sene içinde yapacağım planlamaların içinde. Sonra da Avrupa’yı beslemek istiyorum Bone Sante ile. Ama tabi Türkiye’de üreterek gönderemeyeceğim için en doğru noktayı bularak orada üretmek gerek. Bulabildiğim kemik kalitesine göre karar vereceğim artık.
Kemik de tabii önemli değil mi?
Oldukça. Her kemiği işleyemiyorum. Böyle sunta gibi jiletlenmiş kemik olmuyor bana. Kıkırdaklı, etli olması gerekiyor. Ben aynı zamanda Bulgaristan vatandaşıyım. Orada şirket kurmam vs. de kolay benim için ama Bulgaristan’daki kemik bulmakla ilgili sıkıntı var. Sanki bu durumda en iyi seçenek Almanya gibi duruyor. Zaten Almanya’dan çok müşterim var.
Peki başka ne tür yeni ürünler var planınızda?
Ürettiğim ilik yağı yüzyıllardır kullanılan bir bakım yağı aslında. Yani tarihe baktığınızda da sadece Türk medeniyetlerinde değil birçok medeniyette ilik yağı bakım yağı olarak da yiyecek olarak da çok kullanılmış. Bizimki saç dökülmesi için ve inanılmaz sevildi. Sonra egzama için de iyi geldiğini yazmaya başladı insanlar.
Sonra bir gün yine babaannemden öğrendiğim kantaron yağını düşündüm. Biz onu Çukurova’da Mayıs sonu toplarız. Haziran başında zeytinyağında bir buçuk ay kadar bekletiriz. Derken kendi kendime dedim ki ‘Biz neden bunu ilik yağında bekletmiyoruz?’ Hemen Patent Kurumu’na gittim ve ülkemizde, Avrupa’da ve Amerika’da başvurusunu yaptık.
Peki rakipleriniz ile ilgili neler düşünüyorsunuz? Sizin kadar kaliteli yaptıklarını düşünüyor musunuz?
Çok mütevazı bir insanım ancak bu konuda mütevazı olamam; çünkü doğrusu şu ki; gerçekten bana yakın bir ürün yok. Türkiye’de yok. Avrupa’da da yok.
Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi ile Amerika’ya gitmiştik. New York’ta kendisinin ev sahipliğinde Birleşmiş Milletler First Lady’lerine Türk Mutfağı’nın tanıtan bir davet düzenlenmişti. Bu davette ben de ilikli kemik suyundan kolajen dondurma yaptım. Çok ilgi gördü. Çok başarılı bir organizasyondu gerekten.
Filiz Hanım çok teşekkür ediyorum vaktiniz için. Tüm sorularımı şeffaflıkla yanıtladınız. Başarılarınızın devamını diliyorum.
Rica ederim, iyi ki geldiniz.